Hayat tüm pazartesi sendromlarına, tüm olumsuz geçen hafta sonlarına, tüm yoğun çalışılmış haftaya, tüm gezmeden geçirilen hafta sonlarına, kısacası hayat insanın kendi ürettiği tüm olumsuzluklara rağmen güzel.
Geçtiğimiz yıllar boyunca yaşadığım kayıplar bana tek bir şeyi öğretti, ben hayatımın her anını yaşadığım kadarıyla mutlu olmayı becermem gerektiğini öğrendim, çünkü hayat sadece o anlar içinde bile yaşayabildiğim kadarıydı. Yani gün 24 saat diye ben 24 saat yaşamıyordum ki, o anki duruma göre değişiyordu bu.
Hayatımda ki kayıplara dönüp bakacak olursak; ilk 13 yaşında bir arkadaşım ailesine blöf yapmak için ilaç içti son hatırladığım sahne “beni kurtarın, sadece korkutmak istemiştim” diye zorla söyleyebildiği cümleydi, bir sonraki kaybım sabahın köründe bal yiyip yediği baldan zehirlenen ve bu zehirlenme sonucu kalp kapağı patlayıp ölen babam, bir sonraki kayıbım 30 yaşında bir arkadaşım maç izlerken her zaman ki gol olmadığında sinirlenip elini alnına vurması ile geçirdiği beyin kanaması ve hayatının geri kalanına sakat devam etmesi, bir sonra ki kayıbım etkisi hala diğerlerine nazaran daha sıcak 21 yaşında hayatın her anının koşa koşa ve coşkuyla yaşayan, yaşatan, birine yemek ısmarladığında “içinde ne istemezsin” sorusu ile insanların tüm özelliklerine değer verdiğini gösteren her şeyini çok özlediğim bir arkadaşım, bir akşam öksürdü, sırtım ağrıyor dedi, ertesi gün ağzından kan geldi ve pzt hastaneye yattı, kanser dendi 1 sene çektinten sonra genç yaşına aldırmayan azraile teslim oldu.
Şimdi ben bu kayıpları yaşamışken bana hanginiz hayatın herhangi bir saçma olumsuzluğunu söyleyip çok kötüyüm, ölüyorum, bitiyorum, eyvah, tüh tüh, vah vah… Yok adam beni sevmiyor, yok annem kötü, yok kimse beni anlamıyor, yok patron para vermiyor yok yok yok…
Hayat bu saçma şeylerle mutsuz olacak kadar uzun değil ama hayat yaşadığınız acılardan ders alıp her anına dokunmaya çalışarak yaşamak için çabalamaya değecek kadar güzel.
Bağımlı olmayın kimseyi de kendinize bağımlı hale getirmeyin. Kimseyi damarınızda ki kanla bütünleştirmek için delirmezseniz ne kimseye zararınız olur ne de kendi psikolojinizi yıpratırsınız. Her şeyi olduğu yerde ve zamanda yaşayıp bırakmak lazım…
Bu sabah bir mail geldi, mailin detayı önemsiz ama önemli olan her şeye rağmen yalan gülümseyen insanların yaşamayı denemesiydi… Telefon açtım ve dedim ki hayatta her şey boş bırak her şey gideceği yere kendiliğinden varacaktır. Gerçekten gülümse ve gül…
Nil Karaibrahimgil’in “Gençliğime Sevgilerimle” şarkısını her gün uyanın ve sabah mutlaka dinleyin derim, kendinize bu şekilde terapi uygulayabilirsiniz.
Kader yazılmış olabilir ama henüz yaşamadık, hala renklendirme şansımız var!
O zaman ilk olarak “pazartesi sendromu” durumunda başlayarak tüm olumsuz düşüncelerden kurtulun.
Ne zaman mutlu oluruz?
Hayatta her şeyin bizi mutlu edememe ihtimalini kabul edip, olanlarla mutlu olmayı becerdiğimiz zaman.
Ne Düşünüyorsunuz?