Ölüm bana artık tek bir şey hatırlatıyor!
“Hayallerimi kimsenin şartlarına göre kurmadığım gibi kimsenin şartlarına göre de ertelememem gerektiğini!”
Ölüm kapımızı çaldığında bir anda her şey kıymetli, herkes değerli olur. Oysaki ölüm gelmeden de aynı değerdeydiler, aynı kıymette. Nedense biz insanoğlu önce bir güzelliğe sahip olmak için çırpınırız, gerekirse boyumuzdan büyük tüm günahları işleriz, öyle yüklerin altına gireriz ki taşımak ne mümkün kımıldayamayız bile ama isteriz ya o güzelliğe sahip olmayı, ondandır tüm acılar, çabalar…
Sonra bir gün sahip oluruz! İşte o zaman başlar herkesin gerçek hikâyesi…
Hep söylerim ilişkinin en başında kimin neyi feda ettiği, kimin daha çok katlandığı önemli değil, önemli olan ilişkinin en uzun evresinde, aslında küçük bir kavgada bile sonuna geldiğini sandığın zamanlarda kimin neyi ne yaptığı önemli benim için…
Çünkü asıl yüzler o zaman çıkar ortaya, asıl duygular o zaman dökülür dudaklardan.
Kim aksini iddia edebilir ki, hepimiz ilişkinin ilk evresinde olduğumuzdan daha kibarızdır, hapşırdığımızda bile özür dileriz, oysa ikinci etap öylemi osurukların havada uçuştuğu etap…
Şimdi dinliyorum kendimi, beynim susmadığından henüz kalbimle baş başa kalamadık ama eminim çok yakında onunla da baş başa kalacağız.
Çünkü artık beynim kabul etmeyi öğrendi, şimdi sadece içinde tuttuklarını bana kusuyor, kusuyor ki bir daha kendime haksızlık etmeyeyim, kendimi önce sevmeyi becerebileyim.
Kalbim bana ne der, kızar mı, sever mi bilemiyorum. Sonuçta uzun yıllardır beraberiz ve bazen o ne dediyse ben yaptım, bazen zorlada olsa o beni dinledi, hangimiz daha yorgun bilemiyorum. Ama kalbimi beynimden daha çok sevdiğim kesin. Çünkü o sadece iyiliğe, doğruluğa, güzelliğe, merhamete, vicdana hizmet ediyor, aşka, sevgiye ihtiyaç duyuyor. Oysa beynim öylemi, o değil, o her gün başka bir yolda sürüklenip duruyor, kimi zaman onu okuduğum kitaplarla zapt ediyorum, kimi zaman duyduğum hikâyelerle, kimi zamanda zapt edemiyorum yıkıp geçiyor ortalığı…
Her meçhul cinayetin bir faili vardır meçhul olan, oysa ben hayallerimin katilini zaten uzun yıllar iki göğsümün arasında yaşatıp, gerektiğinde o sıkışmasın diye nefes almadım. Demem o ki ben katilimi kendim yarattım, çok sevdim, çok inandım, çok güvendim. İşte bu yüzden kızamıyorum, kıramıyorum… Susuyorum sadece, ben sustukça melekler konuşuyor biliyorum.
Bir bilene sordum hakkımı helal etmezsem, kendisinden razı gelmezsem ne olur? Dedi ki; öteki dünyada herkes hesabı görülürken o seni 500 yıl bekleyecek ve orada bir daha senden rıza ve helallik isteyecek!
Razı değilim çünkü yaşarken öldürdü! Helal etmiyorum çünkü hayallerimi çaldı!
İnsan ömrü keşke bir okyanus olabilse lakin sadece bir nehir, kimi zaman durgun ve yeşil, kimi zaman coşkun, kimi zaman kızgın… Ama sadece bir nehir…
Sevdiklerim ve beni sevenler bağışlayın, su akıyor ve ben gidiyorum!
Sadık KELEŞ
6 Ağustos, 2018Bir insan bu derece kendisini sorgulayabiliyorsa ozaman eksik olan bişeylerin varlığını da kabul etmek gerekmez mi?. Aşk, sevgi, duygusal bir ilişki, bazende yalnızlığa itmez mi.? Bu yalnızlığı paylaşamadığın anda ölümü düşünür ya, bu çare midir. Tabi ki değil, o zaman paylaşmanın hissettiklerini ona aktarmanın zamanı gelip geçmekte değil midir.? Ne düşündüğün değil ne yapabildiğindir gerçek olan, fikriyatında buna yer verdiğin an göreceksinki durum nasıl değişecek bunu yapmaya ve gerçek dostlar edinmeye çalış….