Yeni ürünler, VIP teklifleri, blog özellikleri ve daha fazlası hakkında bilgi sahibi olmak için e-posta adresinizle kaydolun.

Yemezler, sen beni yenemezsin hayat! 

Posted on 0 1.6K Görüntüleme

Bugün tam 10 ay önce Çerkezköy’e gelirken döktüğüm gözyaşlarını bu kez tam tersi yolculukta döktüm, konusu farklı ama sebep yine en baştaydı. Ağlamam üzülmekten değil, kendi kendime yaptığım hatayı affedememdendi. Evet kaderdi, kısmetti, yaşamam gerekiyordu da olmuyor işte bazen dilin konuşsa da aklın almıyor, aklın alsa dilin varmıyor söylemeye.

Yine yolculuk İstanbul’aydı tabi ki. O kadar çok uzun sürdü ki yol bir an hiç bitmeyecek sandım. Yol boyunca kitlenip o kadar çok şeyi düşündüm, o kadar çok taşın yerini değiştirip durdum ki kafamda. En sonunda kafamın içinden cızıt cızıt ses geliyor gibi hissediyordum, hatta tütsülenmiş tavuk kokusu gibi yanık beyin kokusu alıyordum ve tabi her zamanki gibi farkında olmadan sıkmıştım bütün dişleri, çalan telefona “efendim” demek zorunda kaldığım an anladım. Oysa daha iki sene önce bu denli sıkmamam gerektiğini anlamış olmam gerekirdi, çünkü çenemi gece boyunca uykuda sıkarak yerinden çıkmasına sebep olmuştum. Hatta doktorum 10 gün konuşmama, gülmeme ve ağzımı kocaman açarak bir şeyler yememe tedavisi vermişti. Tedaviye bak! “Konuşmak yok, gülmek yok, yemek yok” haahahha sanırım çenen düştü öl gitsin demek istemiş bana, şimdi sizinle paylaşırken fark ettim.

İşte tam bunu düşünürken kafamda bir ışıı yandı, loş bir ışık. Ben hiçbir şey öğrenmiyordum. Hatta öğrenmediğim gibi başkalarının yaptığı hataları görmeme rağmen aynı hatayı kendim deneyimleyemeden anlayamıyordum. Sahi akıllı olduğumu söyleyenler bu durumumun farkında mıydı? (Bütün akşam yol boyunca ağlamaktan şişmiş gözlerime inat kendi kendime kahkaha attım resmen)

Neyse uzun oldu mevzu, aslında derinde çok derinde de, bazen insan ne kadar kazarsa kazsın (yazarsa yazsın) inemiyor derine.

Saatlerce kendime kızmam, aynı konuyu tekrar tekrar her rengi, her şekli ile düşünmem ve geçmişe öfkelenmemin bana verdiği ekstra baş ağrısı dışında bir işe yaramadığını anladım. (Umarım anlamışımdır 😉 )

O yüzden siz siz olun benim gittiğim yoldan gitmeyin, affettiğiniz hatalarınızı tezgahın üzerine çıkarıp sonra da bir satır yardımıyla doğramaya kalkmayın. Taşların yer değiştirmesinin suyun önünü kesemeyeceğini sadece akışını hızlandırıp yavaşlatacağını bilin. Karar verin, emin olun, net taleplerde bulunun ve sonuç ne olursa olsun her koşulda “bu benim” deyip size hazırlanan sonun elinden sımsıkı tutun ve yol nereye doğru gidiyorsa o yolda yürüyün. Önce kendi kararlarınızın arkasında duymayı öğrenin sonra her koşulda sevdiğiniz adamın arkasında durmanız gerekirse lazım olur kullanırsınız. Önce kendi kararınızın sonunun ne olacağını bilmediğiniz halde elini sıkı sıkı tutun, sonra bir gün bir adam çıkar ve sonunu bilme ihtimalinizi bırakın düşleme ihtimalinizde olmaz ama elini sıkı sıkı tutarsınız.

Mutsuz başladığım hafta sonuna rağmen hepinize mutluluktan boğulacağınız bir hafta diliyorum.

Ne zaman mutlu oluruz?

Yaralarımızı insanlara açmamamız gerektiğini öğrendiğimiz zaman.

Yazıyı Paylaş

Henüz Yorum yok, ilk yorumu sen yap.

Ne Düşünüyorsunuz?

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir